Bir garip Moskova seferi

Hem suda hem karada yaşayabilen canlılara, amfibi deniyor. Çift yaşayışlı manasına.

Amfibik taşıtlar da üretiliyor. Yüzergezer, onlar için kullanılan bir tabir.

İnsan bir kara canlısı, doğası iki yaşayışlı değil. Ama amfibik görevler üstlenebiliyor. Tabii özel bir eğitimden sonra.

Taklit yeteneği sağ olsun...

Her boyaya girip çıkabilen, bukalemunu bile taklit edebilen insan, iki yaşayışlı mı olamayacaktı!

İnsanoğlunun taklide, eğitime gerek kalmadan sürebildiği ikili yaşam formları dahi var.
Biri, hem evli hem bekar takılma hali.

Gözü dışarda kalmış evli insanların geliştirdiği bir meziyet bu.

Evli ama mutsuz olduğunu, bir türlü boşanamadığını, yakayı kurtaramadığını, cehennem gibi bir ilişkiye hapsolduğunu söyleyerek şansını deneyenler böyledir.

İnsanoğlunun bir başka ikili hayat başarısı ise gece silahlı gündüz külahlı gezebilmek.

İkili oynayabilen, ikiyüzlü yaşayabilen bir kara yüzergezeri formundan söz ediyoruz.

Yalnız, yeni bir gönül macerasına eski klişelerle yelken açan yüzergezerlerin, yanlış kapıyı çaldığı da olur.

Muhatap toy, tecrübesiz değilse ve ucuz arayış teraneleri yine de işe yarıyorsa; ava çıkanın av olmasıyla biter. Acemi aşk dilencisi, kendini bir ustanın beşiğinde sallanırken bulur.

İki hayatlılar, genelde tehlikeyi sezince korkup kaçar. Ancak ‘herkesi kör, alemi sersem’ zanneden çaylaklar, kendi tuzaklarına düşer.

Deve kuşu yanılgısıdır bu. Kafasını kuma gömünce açıkta kalan koca gövdesinin görünmez olduğunu sanma yanılgısı.

Alemin en uyanığı geçinenler, bu sınıftandır. Göstere göstere deve kuşuluk ederler.

Ortada duran o peynire uzanmanın, daha önce niye kimsenin aklına gelmediğini düşünmezler.

Haşa min huzur! Söz, Rusya’ya giden Vatan Partisi heyetinden dışarı...

Doğu Perinçek Moskova’ya, iktidarın gözdelerinden Ethem Sancak’ın da yer aldığı bir heyet göndermişti.
Perinçek’in aktardığına göre; Ankara’nın Putin’i küstürdüğü, vefasızlığa uğramış gibi hissettirdiği izlenimiyle dönmüşler.

Ethem Sancak, oradayken bir Rus TV’sine konuşarak belli ki bu hissi gidermeye de çalışmış.

“Rusya’nın Ukrayna’ya girmesinde asıl suçlu NATO’dur. NATO, Türkiye’nin geçmişten gelen bir ayıbıdır, kanserdir, urdur. İHA’ları verirken Ukrayna’nın böyle kullanacağını bilmiyorduk” türü diller dökmüş.

Türkiye’yle Rusya’nın kaderinin bir yazıldığına dair mesajlar da vermenin gayretine girmiş.

“NATO’yla nikahlıyız ama bu bir gençlik hatası, mutlu değiliz, gözümüz gönlümüz Moskova’da” demeye getirmiş.

Şansını denemesi, takdire şayan. O kıdemde bu acarlık, uyanıklığa epey yakın bir medeni cesarete işaret eder.

Bilmeyenler, buradaki olgunluğu pişkinlikle bile karıştırabilir.

Fakat Putin, Rusya kaçın kurası; tava gelirler mi! Tatlı vaatlerle kafalayabilir, hayalleriyle oynayabilir misiniz!

İkili yaşam denemeleri, denize de karaya da sığamamakla sonlanabiliyor.

Bu, coşturup taşkınlığa yol açtığı durumdur.

Bir de, trajik bir boşluk ve anlamsızlık duygusuna evrildiği oluyor.

Kendinizi ne yere ne göğe koyabildiğiniz, hiçbir yere ait hissetmediğiniz duygu durumu. Nihilistçe bir kendinden geçmişlik, bir benliğini inkar, bir hiçlik, kaybolmuşluk bunalımı...

Aynı NATO, aynı Rusya’dır ama hiçbir tat alamıyorsunuzdur.

Şarkılar, ikisini de anlatıyor.

Müzeyyen Senar’dan dinlerken karar veremedim. “Elveda Meyhaneci”deki şu tarif, hangi yüzergezer ruh halinin ifadesi:

“Ne yerde ne gökteyim, bir garip seferdeyim/Aynı kadeh aynı mey, bir tat alamıyorum.”

YORUMLAR (139)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
139 Yorum