Bu muhalefetle mi!

Mısır'la, Suud'la, Emirlikler'le, İsrail'le ipleri koparırsak böyle olacağı belliydi. Dengelerin aleyhimize değişeceği, öngörülemez değildi.

Öyle 'daha da seni tanımam' diye kestirip atmak kolaydı. Fakat başkaları bundan yararlanırdı. Mesela Akdeniz'de Yunanistan'a mevzi kaybederdik.

"Sayın" Sisi'yle barışıp tokalaşmanın gerekçesini nasıl açıklıyor Cumhurbaşkanı: Çünkü Mısır, Emirlikler ve diğerleriyle onca yıllık sıkıntıdan bize karşı yararlananlar oldu. Fırsata çevirdiler, bu ülkeleri onlara kaptıramazdık. Tokalaşınca menfaatlerini bozduk, ondan rahatsızlar...

İktidar, 9-10 yıllık zarar ziyandan sonra monşerlerin dediğine geliyor yani. Demek ki haklılarmış. Ve diplomasi, bozulacak bir oyun, yutulmayacak bir yutturmaca değilmiş; çıkarları korumak için olmazsa olmaz bir gereklilikmiş.

Ancak duvara dayanınca diplomatik ilişkilere geri dönmek isterseniz olacağı buydu. Muhatapların hiçbiri üstüne atlamadı. Suud Prensi de Abu Dabi Emiri de darbeci Sisi de ağırdan aldı, şartlar öne sürdüler.

Tafra satma sırası Esad'a bile geldi nitekim.

Şam'da gazetecilerle konuşmuş. Erdoğan'la görüşmek için Türkiye'ye koştuğu şart, samimiyet ispatı.

Türkiye istekliymiş, Esad'ın taleplerini karşılamaya hazırmış. Kendilerinden taviz beklenmedikçe neden olmasınmış. Ama önce Türkiye'nin, laf değil icraatla samimiyet testini geçmesi gerekiyormuş.

Bu arada Rusya da eski gücünde değilmiş. Esad'dan alın haberi.

"Çok yardımlarını gördük ama Ukrayna savaşı ve yaptırımlardan sonra artık farklı" diyor. Rusya için bunu diyecek kadar palazlanmış da.

Dostumuz Putin üstünden baskı kurma seçeneğini unutun. Esad, 'ona fazla bel bağlamayın, Rusya'nın gücüne o kadar güvenmeyin' mesajı da veriyor.

Komşularla sıfır sorun politikasından bir hışımla kapıyı vurup çıkmıştık. 'Biz artık olduk, bundan böyle dünya bizden sorulur, bölgede bizim borumuz ötecek' diklenmeleriyle.

Sıfır sorun politikasına şimdi geri dönmeye uğraşıyor iktidar. Fakat komşular eski komşu değil, burunları havada...

Ayan beyan ortadaydı, öngörülen bir sondu. Kendini meydan okumalara pek kaptıran iktidarın, anlaması ve bu noktaya gelmesi ise 9-10 yıl sürdü.

Fakat yönetim, çok rahat alıyor bu manevraları, tam tersi yaşanıyor sanki. Muhataplar, önünde bükemediği bileği öpme sırasına girse o kadar olur. Yiğitlenerek, böbürlenerek anlatıyor. Kendisinde zerre yanlışlık yok, bütün hatalarını toplasan devede kulak etmez tokluğunda.

İşte seçmeni de iktidarın bu yamanlıklarına tav oluyor.

Muhalefete bakıyorlar, peh! İktidarın, yanlışlarını savunduğu rahatlıkta doğrularını savunamıyor daha.

Bay Kemal mi böyle kostaklanacak, kırk fırın ekmek yetmez, nerede!...

İktidarın aldığı tek bir menavranın bile altından kalkamaz, milletin karşısında ezilir, suçluluk ve sorumluluk duyardı altılı beceriksizler.

Bunlara mı oy vereceksiniz, alternatif mi var!

İktidara bakıyorlar, dönüşleri dahi koçaklama destanı maşallah.

AK Parti'nin göz dolduran manevra yamanlıklarını gördükten sonra başkasını beğenmek zor.

Kim demez ki 'bu aciz muhalefetle mi dünyaya posta koyacağız'! Kafa tutmak şart ya, varsın çıkarlarımız böyle korunmasın.

***

Kılıçdaroğlu'nun dünyayla derdi

"3 Aralık'ı bekleyin, geliyor gelmekte olan, sabredin az kaldı" anonsunu ilk geçtiğinde uyarmıştım: Beklenti yönetimi şakaya gelmez.

Beklentiye sokarsanız, ilgiyi üstünüzde toplar ve kalabalıkları peşinize takarsınız.

Ama fos çıkar da oluşturduğunuz beklentinin altında kalırsanız ters teper, sizi vurur.

Ne geliyormuş peki 3 Aralık'ta? CHP lideri, dün grup konuşmasında bir ipucu daha verdi.

Vizyon Zirvesi geliyormuş.

Halktan ne için oy isteyeceklerini, tekrarlanan yapısal krizlerden ülkeyi nasıl kurtaracaklarını kendi kadrolarına anlatacakları bir zirve.

Oradan dünyaya da söyleyecekleri olacakmış.

Bir an 'işte' dedim; nihayet öğrendiler galiba kendini beğendirmenin sırrını, geliyor demek gelmekte olan dünyayla kavga.

Fakat dünyayla kavga değil, çıka çıka dünyayla rekabet çıkmasın mı bu efelenmeden de!

Kılıçdaroğlu, yedi düvelle kılıç çekmeden şöyle restleşecekmiş:

"Ey dünya, insanımız senin ucuz iş gücün değildir. Ülkemiz senin mülteci kampın değildir. Toprağımız, senin çöp depolama alanın değildir. Mahallelerimiz, senin uyuşturucu baronlarının fink attığı bataklıklar değildir. Bu karanlığa asla ama asla mahkum değiliz. Dünyaya seslenip şunu söyleyeceğiz; seninle rekabet etmeye geliyoruz. Ey dünya, sen de 3 Aralık'ı bekle."

Keser mi efelenme sevenleri? Kesmez bence.

YORUMLAR (69)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
69 Yorum