CHP bıraktı AK Parti bırakmıyor
Mayıs 2011’deki TUSKON toplantısındaydı. Başbakan Erdoğan, CHP’yi Avrupa’ya nasıl şikayet ettiğini şöyle anlatmıştı:
“Sosyal demokrasi ile alakaları kalmadı. Bunu Batı da görüyor. Bize teklif ediyorlar sizi Sosyalist Enternasyonal’e alalım. Teklifi yapan siyasi liderlere diyorum ki, şu bizdeki CHP’yi atın dışarı, ondan sonra gelelim.”
Dünkü 10 Kasım Atatürk’ü Anma Töreni’ndeydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’yi bu kez kendilerini Avrupa’ya şikayet etmekle suçladı. Şöyle:
“Bizi gidip Avrupa’ya, Batı’nın büyükelçilerine şikayet edenlerden, bir şey olur mu? Gazi hayatta olsaydı bunları o partiden sopayla kovalardı.”
Eskiden CHP, AK Parti’yi ülkesini ve kurumlarını Batı’ya şikayet etmekle suçlardı. Şimdi AK Parti, CHP’yi aynı şeyle suçluyor.
Suçlayanla suçlanan taraflar yer değiştirdi ama suçlama değişmedi.
Değişmeyen bir şey daha var...
Eskiden CHP lideri Baykal bayram seyran dinlemez, yılın diğer günleri torbaya girmiş gibi milli günlerde de siyasi polemiklere ara vermezdi.
Hatta Baykal, en öfkeli nutuklarını Meclis’teki özel 23 Nisan oturumlarına saklardı. Askeri erkanla yabancı büyükelçilerin hazır bulunmasını fırsat bilirdi. 10 dakikalık tören konuşması için çıktığı kürsüden, 20 dakika iktidara ateş püskürürdü.
O zamanlar CHP, AK Parti ve Erdoğan’ı dünyaya karşı kötülemekle kalmaz, milli bayramlarda Atatürk’e de sık sık şikayet ederdi.
AK Parti ve Erdoğan da Türkiye’yi dünyaya rezil ediyor diye kızardı CHP’ye. Muhalefetin, milli birlik günlerinde bile iktidar kavgasına ara vermemesinden çok mustaripti.
Ortak değer ve sembollerimizi dahi kısır siyasi çekişmelere alet etmekten çekinmiyorlar diye, muhalefetten çokça yakınırlardı.
AK Parti, bu muhalefet tavrını sorumsuzluk ve saygısızlık sayar, milli bayramların ruhuna aykırı bulur ve saygıya davet ederdi.
Şimdi bakıyoruz, artık AK Parti, 10 Kasım’da CHP’yi Atatürk’e şikayet ediyor.
Artık Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hani Kemalisttiniz, hani Atatürk’ün yolundaydınız” diye CHP’yi eleştiriyor. Atatürk’ün mirasına asıl kendilerinin sahip çıktığını söylüyor. CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun Atatürkçülüğünü beğenmiyor. Sahte, samimiyetsiz ve yetersiz buluyor.
Suçlayanla suçlanan yer değiştirdi ama bu suçlama da değişmedi.
Bir 10 Kasım daha böyle geçti. ‘Kim daha öz, hakiki, samimi Atatürkçü, kim gerçek Kemalist ve kim Atatürkçülüğü kullanıyor, kim siyaseten istismar ediyor, kim arkasına saklanıyor’ tartışmasıyla...
Velhasılı Türkiye, bildiğiniz eski Türkiye.
Tek fark; CHP’nin boşalttığı kadroyu AK Parti’nin doldurması. Roller değişti, birinin bıraktığını öbürü devraldı, siyaset yerinde sayıyor.
Bay Kemal'in suçu
Kılıçdaroğlu CHP’si, AK Parti’nin yıllarca görmek istediği gibi değer, sembol ve duyarlılıklar üstünden muhalefet alışkanlığını terk etti.
Fakat AK Parti, bundan memnun olmuyor. Nasıl olur da o ucuz muhalefet anlayışını terk eder diye Bay Kemal’e yükleniyor.
Sanki ‘CeHaPe Zihniyeti’ni yerden yere vuran aynı AK Parti değilmiş, çok hayrını görmüş, bir başka severmiş gibi.
Kılıçdaroğlu öncesini ‘yerli ve milli’ydi diye övüyorlar. Eskisini özlüyor, CHP çizgisini değiştirdiği için bugünkü yönetimi yeriyor, ‘Atatürk gelse Bay Kemal CHP’sini sopayla kovalardı’ dahi diyebiliyorlar.
Yasakçı, vesayetçi, başörtüsü düşmanı bir muhalefetin sırtından daha kolay seçim kazanılıyor, tamam. Ama eski muhalefet anlayışıyla rekabetin ülkeye kaybettirdiğini, AK Parti söylemiyor muydu?
İktidara yarıyordu. Fakat değerler, duyarlılıklar üstünden siyasi kavganın millete, memlekete ne faydası görüldü?
Ben bir şey anlamadım bu işten. Bay Kemal’in suçu ne?
İktidara gelirse Kandil’i yerle yeksan edeceğini söylemesi, kabahat. Söylemese daha büyük kabahat, terörü kollamış oluyor.
Dış güçleri kendince milli menfaatlerle ilgili uyarması, suç. Uyarmasa daha büyük suç, dış güçlerin maşası oluyor.
Yoksa asıl suçu, iktidarı millete hizmet yarışında sıkıştırmak, işini zorlaştırmak mı? Ortak sembollerimizi oy uğruna kim sömürüyor, siz anladınız mı?