Cumhurbaşkanlığı 100. yıl hazırlıklarının esrarı

İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un duyurularından anlıyoruz ki, 100. yıla var bir hazırlıkları.

28 Ekim akşamı, Çankaya Köşkü'nde Atatürk'ün sofrasını anlatan Son Akşam Yemeği adlı sinema filmiyle TRT'nin dijital platformu için özel çekilen Mahsusa Trablusgarb dizisine destek vermişler.

İstanbul Valiliği, 28'i akşamı siyasi ayrım gözetmeden geniş katılımlı bir resepsiyona davet ediyor.

Valilik; yeri göğü bayrakla donatma kampanyası da başlattı, bütün vatandaşları Cumhuriyet Bayramı'na coşkuyla katılmaya çağırıyor. Bir duygudaşlık seferbirliği gibi.

Ve 29'unda tekmili birden donanma, İstanbul Boğazı'nda 100 savaş gemisiyle geçit törenine çıkacak. Dosta, düşmana gövde gösterecekler. Savaş uçakları da havadan eşlik edecek.

Günün ruhuna uygun bir planlamadan söz edebiliriz.

Yalnız, Boğaz'daki tören geçişi, 17.00'da başlıyor. Devlet erkânının, oradan kalkıp Ankara'da resepsiyona yetişmesi zaten olası görünmüyor.

29 Ekim; kamplaştırılmış, bölünmüş toplum psikolojisini Cumhuriyet çatısı altında, bir hissiyatta toplama fırsatıydı.

Cumhuriyet'in 100. yılı gururunda da ortak bir duygu etrafında kenetlenemeyeceksek şu meşhur milli birlik ve beraberliğimiz içinde ne zaman kenetleneceğiz!

Boş geçiştirilmiyor, kutlamalara hazırlanılmış, orası belli. Yine de bazı sorular, hâlâ sordurulmayabilirdi.

Bu 29 Ekim, Beştepe'de bir 100. yıl resepsiyonu var mı, yok mu?

İletişim Başkanlığı, "Filistin'deki olaylar" gerekçesiyle iptal edildiği haberlerini yalanladı. Ama olup olmayacağını da söylemedi.

Belirsizlik, spekülasyona yer ve boşluk bırakıyor.

Oysa yapılmayacaksa bile nedeniyle açıklamak en doğrusu.

Belki 100. yılda, daha anlamlı ve görkemli bir kutlama istendi.

AK Parti'nin, Büyük Filistin Mitingi'ni, başka gün yokmuş gibi 28 Ekim'e denk getirmesinin de belki başka izahı vardır.

Ne münasebet; Cumhuriyet Bayramı'nı niye önemsizleştirip de geri plana itmeye çalışsınlar! Şüpheye yer bırakmamaya, iki cümle yeterdi.

Cumhuriyet'in 100. yılında, yanlış tartışma ve ayrışmalara meydan vermeye ne gerek. Altında Cumhuriyet'e düşmanlık kastı veya garezi arayanları susturmak için, bir açıklama kâfi gelirdi.

İnsanlık; Gazze'de kırıma, katliama uğrarken şen şatır eğlenceler tertiplenmeyecek elbette. Fakat ağır başlı ve görkemli, Cumhuriyet'in 'şanına, anlam ve önemine' yakışır kutlamalara bir mani yok.

İstanbul, Ankara, İzmir başta; muhalefet belediyeleri de panel, gösteri ve konserlerle kutlama etkinlikleri düzenliyor.

İktidar, hazırlıkta geri kalmazken yanlış anlamalara, iletişim kazalarına sebebiyet vermek niye?

Neyse niyet ve hazırlık, dümdüz söylensin gitsin.

Anlatılsa gayet rahat anlaşılacakken bu sis perdesi neden!

basliksiz-1-001.jpg

ŞEYTAN DOLDURUYOR SONRA

Devleti yönetenlerin, günü gelene dek karanlıkta bırakacağı bazı şeyler olmaz mı! Var ve tabiatı gereğı, sır tutulurlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, AK Parti Grubundaki son konuşmasını alalım.

İsveç'e NATO onayını, Meclis'e gönderdikten sonraydı. Ama AK Parti Grubuna bu konuda bir şey demedi. Onun yerine Hamas'ı savundu, terörist değil kurtuluş savaşı veren bir mücahit grubu olduğunu söyleyerek.

İsveç'e vize karşılığında Hamas'ın garantörlüğünü alıp barış masasında Türkiye'ye yer açmak için mi?

İki tarafın da sivil katliamlarını kınayıp Hamas'a değil Gazze halkına sahip çıkarken Erdoğan, birden o dengeyi bozdu.

Denge politikasından ayrılma zamanlaması tesadüf mü, manidar mı?

Fevri değil kontrollü bir çıkıştı. Kelimelerin özenle, dikkatle seçilmesi; Erdoğan'ın, hesaplanabilir bir risk aldığını gösteriyor.

Mehmet Şimşek'in yurt dışında kaynak arayışını baltalama riski de belli ki hesaba katılmış.

Fakat zaman ayarlı olup olmadığı, vakti saati gelip sonuç ortaya çıkana dek bize muamma kalacak.

İsrail-Hamas savaşında Türkiye, bulması için araya sokulmuyor. Bilinçli olarak dışarıda tutuluyor.

Ankara'nın, etkisizleştirilmeyi ve yok sayılmayı kabul etmesi beklenemez.

Ateşkes ve barış için rol üstlenmek, Erdoğan'ın da Türkiye'nin da en doğal hakkı.

Ve çabalarının perde arkasıyla ilgili kamuoyunun yarı karanlıkta bırakılması, anlaşılabilir.

Ancak aynı anlayış, başka bazı konularda da kamuoyunun tam aydınlatılmaması için istenebilir mi?

İsrail'i sloganla protesto için mitingi iktidar toplarsa İsrail'i yaptırımla caydırma icraatını, kimin üstleneceği gibi. Sivil toplumla muhalefet mi?

Büyük Filistin Mitingi'nin, durup durup tam da Cumhuriyet Bayramı arifesine rastlaması da bunlardan biri.

Gazze mesajlarının aciliyeti, grup konuşmasında yerel seçim ve parti propagandasına vakit ayırmasına engel olmazken... Erdoğan'ın, Cumhuriyet'in 100. yılına üç-beş cümle vakit ayırmasına engel olmasını da koyun yanına.

Belki hepsinin basit cevapları var. Ama ne?

50 bin insanımızı kaybettiğimiz depremin daha kırkı çıkmadan enkaz üstünde miting ve seçim propagandası yapılabiliyordu, aziz milletin odaklanma süresi kısa, diye uzatılmamış olabilir.

Ne olursa olsun, gerekçeleri devlet sırrı değil.

Ne derler, bilirsiniz; tabiat, boşluk kaldırmaz. Fizik kanunu. Şeytana, dolduracağı boşluk bırakmamak da iletişim kuralıdır.

YORUMLAR (40)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
40 Yorum