Fatih Terim saptırması

O konuşursa saadet zincirine kaptırılan paraların nereye kaybolduğu çözülür, arkası çorap söküğü gibi gelir, gizem kalmaz, zannediliyor.

Yanılıyorlar.

Fatih Terim konuşursa saadet zincirinin nasıl başladığı belki anlaşılabilir. Arda, Emre, Semih gibi futbolcuların zincire nasıl girdiği, banka müdiresi Seçil Erzan'a gözü kapalı güvenip milyon dolarları nasıl elden verebildikleri de.

Hatta belki Seçil Erzan'ın, deli faiz vaadiyle topladığı paraları ne yaptığı, nereye kaçırdığı ya da nerede batırdığı dahi çıkabilir ortaya.

Sonuçta fonzedeler, birbirini çekmiş zincire. Sonra gelenin parasından da pay almışlar.

Arda'nın, Emre'nin kaptırdığı paraların bir kısmı, parasını kurtarıp üste kâra da geçen kim varsa onlarda.

Aralarındaki konuşma kayıtları gösteriyor ki, Arda da foncu Erzan'ın ağzından onu almaya çalışmış. Hoca'ya, Semih'e mi gitmişti yoksa buharlaşan paralar?

Dolayısıyla evet; İmparator Terim konuşursa fonzedelerin, birbirlerinin dolandırılmasına yardımları dokundu mu, arkadaşlarının para kaptırmasında ne rol oynadılar, ne çıkar gördüler, aydınlanabilir.

Foncu Erzan, Ali'nin külahını Veli'ye, Veli'ninkini bir başkasına giydirmiş. Fonzede Ali, şimdi külahının izini sürüyor, acaba kimin başında? Kimin parası, en son kimin cebinde kaldı?

Taraflar açısından bu bilginin bir önemi var. Kim tarafından dolandırıldığını bilmek, sonucu değiştirmese bile...

Müdire Erzan, bankasından Arda'ya 33 milyon lira kredi dahi çektirip kayıt dışı fona yatırtmış. Geri ödemesi hâlâ sürüyor.

Nasıl enayilik ettiğine yanmaz mı, hepsi yanıyordur.

Derenin taşıyla derenin kuşunu vurayım, derken taş bazılarının elinde, elleri de böğürlerinde kaldı.

Ama bazıları da kuşu kapıp kenara çekildi. Kim o tuzu kurular?

Burası, tarafları ve davayı ilgilendirir. Kamuoyunun ilgisini de ancak magazin merakı kadar çeker.

Oysa milletin tamamına dokunan bir yanı yok mu?

Denizbank, dün detaylı bir açıklama yaptı. Olayı savcılığa, banka taşımış. Dolandırılan fonzedeler değil. Savcılık el koyup soruşturmaya başlamadan da hiçbiri çıkıp şikâyetçi olmamış? Neden!

Çünkü kayıt dışı kaptırdıkları paraları, yine kayıt dışı yollarla kurtarmak peşindeydiler.

Yargıya intikal ederse zincirin tamamen kopacağından, artık başkasını getirip işin içinden çıkma imkânı bulamayacaklarından, paralarını tamamen unutmaları gerekeceğinden, dahası kendi başlarının da ağrımasından, üstlerine suç bulaşmasından, dolandırıldıkları suça ortak edilmekten filan korkmuş olmalılar.

Yersiz bir korku da değil.

Tefeci faizi, dolandırma, vergi ve stopajdan kaçırılmış para, kayıt dışı kazanç söz konusu. Bunlar, mali suç.

Bir İçişleri Bakanı'nın, kendisinden yardım istendiğinde paralarını futbolculara geri ödemesi için bankayı değil, mali şubeyi aramasını gerektiren şeyler. Duymamış olayım, denilerek duymazdan gelinemeyecek türden. Nerede kaldı; yasal yollara başvurmak yerine aracılığa soyunmak, kayıt dışı yollardan meseleyi halledip üstünü kapatmayı denemek!

Milleti asıl alakadar etmesi gereken skandal da işte bu.

Dikkatinizin, Fatih Terim'e odaklanan saptırmalarla asıl konudan uzaklaştırılmasına izin vermeyin.

Konuşması gereken tek kişi, Fatih Terim mi? Bu yasa dışı dolaplardan haberdar olan yetkilinin sorumluluğu neydi, bankayı aramak mı? Yasal görevi bu muydu? Çıkıp anlatmalı.

ENFLASYONSUZ BÜYÜME MODELİNİN FAZİLETLERİ

Yerel seçimlerden sonra fon akışının ciddi şekilde artacağını açıklayan, yalnızca Mehmet Şimşek değil. Cezayir'den dönerken uçakta Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynısını söylemişti.

Dış güçlerin, yağdırmak için niye seçimleri beklediği sorulabilir.

Öyle ya, niye seçimlerden önce düzelemiyor?

Genel seçimden sonra yağdırmadılar ama yerel seçimden sonra dış güç fonlarıyla ekonomi düzelecekmiş.

Bir seçimden sonra hep başka biri olunca milatlar, milatları kovalıyor. Bu kez Türkiye Yüzyılı'nın başlayacağı, şahlanmanın öbür seçime kalmayacağı ne malum? Bu da sorulabilir.

Fakat gazeteci arkadaşımız, uçakta şunu sormayı tercih etmişti:

"Dünyanın krizlerle savaştığı bu ekonomik ortamda, Türk lirasının pozitif ayrışmasını nasıl karşılıyorsunuz?"

Dolar, dünyanın tüm para birimleri karşısında düşerken, TL'nin dolar karşısında düşmeye devam ettiği haftaydı.

Pek pozitif bir ayrışma sayılamayacağından olsa gerek, Cumhurbaşkanı'nın cevabı, sorudan çok daha gerçekçiydi.

TL'nin, reel olarak değer kazanma ihtimalinin yükseldiğinden, bu ihtimalin büyüklüğünden bahsediyordu.

Nasıl olacağını da şöyle izah ediyordu:

"Sağlıklı politikalar ve yapısal reformlarla yatırımcı güvenini kazanacağız, halen de kazanıyoruz. Bu güven, fon akışını tetikleyecek. Fon akışı, lirada reel değerlemeye sebep olacak. Neticede hem makul düzeyde büyüyeceğiz, hem enflasyon düşecek bu koşullarda. Yani faziletli bir döngüye gireceğiz inşallah."

Enflasyon düşerken makul büyüme modeli, faziletli döngüymüş o halde.

Bu döngüye girmek için bir umudumuzsa yabancılarda, dış güç fonlarında.

Şu an içinde bulunduğumuz enflasyonla büyüme modeli de faziletsiz döngü oluyor.

Dış güçlere karşı ekonomik bağımsızlık savaşı verdiğimiz gerekçesiyle, mecburiyetten bu döngüye girdiğimiz anlatısı mı?

Ezan susmasın, bayrak inmesin, bize diz çöktürmeyi başaramasın ve teslim alamasınlar, diyeydi. Aradığınız doğrulamaya maalesef ulaşılamıyor, demek.

YORUMLAR (63)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
63 Yorum