Yüzde 51'de Bahçeli haklı
Saadet lideri Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni sistemden çok memnun olduğunu kendi ağzından aktarmıştı.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı sistemini dörtlük dörtlük buluyordu, herkesin de işleyişinden ve sonuçlarından memnun olduğuna inanıyordu. Tek bir kusuru olduğunu düşünüyordu, o da yüzde 50+1 oyla seçilme şartı getirmesiydi.
Ardından Cumhurbaşkanlığı YİK üyesi Cemil Çiçek de yüzde 50+1'in hata olduğunu, ülkeyi kaosa sürüklemesinden korktuğunu açıkladı.
Yüzde 50+1'in, Erdoğan'a kurulmuş bir tuzak olduğunu söyleyen AK Partililer de çıktı.
Sistemi öneren, önünü açan, bekasını destekleyen ve tereddütsüz savunan MHP lideri Bahçeli, bu yakınmalara ve tuzak laflarına ne diyecekti?
Pazartesi akşamı KRT'de, Sen Ne Dersin programında Yavuz Oğhan ve İnan Demirel'le konuşurken şu çelişkiye dikkat çekmiştim:
Yüzde 50+1 oyla seçilme şartından yakınanlar, semalarında rengarenk gökkuşağı açsın ama hiç yağmur yağmasın istiyorlardı.
Tarlaları bol yağış görsün fakat ayaklarına çamur değmesin...Bu arada yağmurları yalnızca kendi tarlalarına düşsün, başka kimsenin tarlasına da kazara fayda etmesin...
Çünkü tüm çözüm önerileri, her halükarda kendilerine kazandırmak üzerineydi.
Bütün yetkileri tek elde toplayan, tek karar vericinin olduğu bir tek başlılık sistemiyle ülkeyi yönetsinler. Ancak bu süper yetkiler başkasının eline geçerse kaos ve felaket olacağından, hep kendilerinin kazanacağı şekilde kurgulansın, başta kalmalarını garanti etmeye ayarlansın!
Başkasının tarlasına tek damla yağmasın diye bulutları kendi tarlalarına sabitlemek gibi. Yağmur nereye yağsa tarlayı oraya çekmekten de kurtarırdı.
Milletin yarıdan bir fazlasının oyunu, çoğunluğun onayını, rızasını alma mecburiyetinden sıyrılmanın yollarını arıyorlardı.
Tek başlılık devam etsin ama başta hep onlar kalmak kaydıyla.
Mesela ilk turda en çok oyu kim alırsa o Cumhurbaşkanı seçilsin.
Velev ki çok aday yarıştı, oylar bölündü ve yüzde 21 alan da sandıktan birinci çıktı...Bütün yetkileri tekeline alıp 85 milyonluk ülkeyi bir başına yönetmesine, icabında bu yüzde 20'lik oy oranları yetsin.
Bu arayış, özlem ve talebe dün grup konuşmasında Bahçeli'den gelen cevap, yerden göğe haklı.
Sistemin demokratik meşruiyet temelinin yüzde 50+1 olduğunu hatırlattı.
Gerekçesini de ekledi. Çünkü "milletvekili, belediye başkanı, muhtar seçmiyoruz. Cumhurun bütününü temsil edecek bir Cumhurbaşkanı seçiyoruz".
Üstüne söylenecek söz yok. Gökkuşağı seviyorsanız, havanızdan eksik olmasın istiyorsanız, bir zahmet ıslanmaya da katlanacaksınız.
Dışarda helalleşme içerde zıtlaşma!
Kılıçdaroğlu'nun helalleşme girişimine, AK Parti Sözcüsü Çelik sorularla karşılık verdi.
"Altını nasıl dolduracaklar" dedi.
28 Şubatçıların mağdur ettikleriyle, hayatı ve hayalleri karartılan başortülü genç kızlarla, Suriye rejiminin katlettiği insanlarla, PYD'nin şehit ettiği asker aileleriyle, darbelere destek vererek ülkeye yaşatılan acılarla CHP nasıl helalleşecekti?
AK Parti, helalleşmeden kayıpların telafisini anlıyor gibi.
Yani mağdur kesimlere kaybettikleri nasıl geri verilecek? Giden gitti, yılları ve hayatları yerine geri koymak imkansızken helalleşme nasıl mümkün olacak!
O zaman aynı kriterin dış güçlere niye uygulanmadığını sormazlar mı?
Suud Veliahtı Bin Selman'la normalleşme süreci başlatabildi AK Parti, yanlış da yapmadı.
Mısır'da darbeci Sisi yönetimiyle normalleşme arzusu ve gayreti içinde iktidar, yine yanlış değil.
Hakeza, BAE Veliahtı Nahyan'ın Ankara ziyareti heyecanla bekleniyor.
Bu helalleşmelerin altını nasıl doldurdular peki?
Kavgaya neden gösterilen Kaşıkçı cinayeti, Mısır'da İhvan'a ve Türkiye'de Erdoğan'a karşı darbe destekçiliği, katliamlar, 15 Temmuz ihanetinin finansmanı, Türkiye'ye yaşatılan maddi, manevi kayıplar muhataplarca telafi edildi mi? İktidarın sorumlu tuttuğu suçlardan nasıl arındılar?
'Yılanın başı, Türkiye'nin baş düşmanı, her melanetin ve uğradığımız dış saldırının arkasında' oldukları söyleniyordu.
Ve dün yetkililerimiz, BAE ile yıpranmış ilişkilerimizi onarma fırsatından duydukları sevinci Reuters'a ifade etti.
Dış güçlerle ilişkileri onarmamıza mani olmuyor, kayıpları ve acıları geride bırakabiliyoruz da...Eski acılar ve kayıplar, içeride birbirimizle ilişkileri onarmamıza nasıl mani oluyor?
Hem eski defterler açılacaksa, Allah'tan da milletten de af dileten kumpasların mağdurlarıyla nasıl helalleşilecek mesela? 'Aldandık' diyerek af dilemek, hayatı karartılanlara kaybettikleri canları ve yılları geri vermiş miydi?
AK Parti, kendi helalleşmesinin altını nasıl doldurduysa CHP'ye de aynı imkanı tanıyabilir.
Aksi halde izahı zor. Cihanda helalleşmeyi, dış güçlerle barışmayı savunacaksınız. Ama yurtta milletin birbiriyle niye helalleşemeyeceğini anlatacak, toplumsal barış yerine kavga ve zıtlaşmayı kışkırtacaksınız...
Tutarsız kaçar, benden söylemesi.