Başımıza bunlar da mı gelecekti?
Durun bakalım, doğru anlamış mıyım?
Ülkemizde uyuşturucu kullanımı bayağı yaygın hale gelmiş; hatta, bırakın kullanmayı ve başkalarına kullandırmayı, yetişme tarzı açısından o tür maddelere uzaktan bile bakması düşünülemeyecek kişiler de uyuşturucu müptelası olmuş…
Kamuoyu tarafından tanınacaklar arasından, konumunu kadın avcılığı için kullananlar çıkıyor ve ‘Dolçe Vita partiler’ de düzenleniyormuş…
Göz koydukları kadının direnme iradesini kırmada da konum kullanılıyormuş… İradesine ram olanların önünde, kurulan ilişkiler sayesinde, layık olmadıkları görev yerleri kolayca açılıveriyormuş…
Bazı kişiler siyasi iktidarla yakınlıkları sebebiyle bir tür dokunulmazlık kazanıyormuş; o sayede uyuşturucu madde operasyonundan kurtulmak bile mümkün oluyormuş… Kendilerini dokunulmaz hissedenler parti içi kavga yüzünden her türlü yanlışlığa sapabiliyor, kimse üzerlerine gidemiyormuş…
Herhalde bu listeye eklenebilecek başka önemli unsurlar daha vardır, ama birkaç günden beri yazılı ve sözlü medyada yazılıp konuşulanlardan not ettiğim ayrıntılar bunlar…
Genç bir televizyon kişiliğinin gözaltına alınıp tutuklanması not tuttuğum türden ayrıntılar ön plana çıkartılarak tartışılıyor…
Tabii, tartışılan konunun odağında bulunan genç insanın aile yapısı ve yetişme tarzına dair ortalığa dökülen bilgiler de konuya ilgiyi artırıyor…
Muhafazakar bir ailenin özel yetiştirilmiş bir bireyi imiş genç televizyoncu; medya hayatına TRT’de başlamış, bir özel haber kanalının yayın yönetmenliğine kısa sürede tırmanabilmiş…
Torpille mi? Herhalde…
Genç adam ile benzer özelliklere sahip, onunla dost veya hiç değilse arkadaş olması beklenebilecek meslekdaşları, ona destek çıkmak bir yana, gözaltına alındığı duyulur duyulmaz, hakkındaki iddiaların doğru olduğunu düşündürecek bir tavır içerisine girdiler…
Başkalarından önce genç adamı onlar suçlamaktalar…
Toplu bir linç hali yaşanıyor…
İddiaların muhatabı olan kişi ise, hakkında ortalığa dökülen iddiaları yalanlamakta.
Dediklerinin özetini savcılığa verdiği ifadeden aktarayım:
“Bugün maruz kaldığım isnatlar, hakkımda bir süredir sistematik biçimde yürütülen bir itibar suikastı, haysiyet cellatlığı zincirinin son halkasıdır. (..) Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum; bu suçlamalar masumiyetimi gölgelemeyi amaçlayan kurgulardan ibarettir.”
Yazının girişindeki listeye bu savunmanın düşündürdüğü ayrıntıyı da katmak gerekiyor: Bu savunmasıyla genç adam, ilgisiz iddialar icat edilip insanların başına işler açılabileceğini, haysiyetlerin sıfırlanabileceğini, kurgu suçlamalarla gözaltılar ve tutuklamalar yaşanabileceğini ileri sürüyor…
Uyuşturucu müptelalığı… Konumunu kirli işler için kullanma… Alemler… Komplolar…
Bunların hepsi ülkemizde, Türkiye’de mi oluyor?
Allah, Allah…
Gel de şunu düşünme: Yalnızca medya içerisinden mi çıkıyor çürük elmalar, yoksa başka alanlarda da benzer olaylar yaşanıyor mu?
Bir dönem, o genç insanın yayın yönetmeni olduğu medya grubundaydım. Hem gazetesinde köşem vardı, hem de televizyonunda sürekli konuğu olduğum bir programa katılıyordum. Ancak, ithamlara maruz genç ile herhangi bir ortamda bulunduğumu hatırlamıyorum.
Şimdi üzerinde konuşulan türden olayların varlığından haberdar mıydım peki?
Fısıltılara kulak verseydim, herhalde bilgi sahibi olabilirdim. Ancak, değişik medya gruplarının çıkardığı ve genellikle ‘cemiyet haberleri’ başlığı altına giren konulara sayfalarında yer veren haftalık-aylık dergiler ile gazetelerin eklerine göz attığım için söylentiler yabancım değil.
Kanalların pek çoğu, bazıları gün boyu, ekranlarını toplumun çürümekte olduğu sonucunu zihinlerde doğuracak programlara ayırıyorlar zaten…
Ben “Olmaz böyle şey” desem de, o programları izleyen halkımız, söylentilerin gerçek olabileceğini düşünüyorsa, hiç şaşırmam…
Hakkında ileri sürülenleri kesin bir dille yalanlayan genç adamın durumunu zorlaştıran da, toplumun her türlü yalan-dolanı gerçek kabul edecek bir zihinsel karmaşa yaşaması…
İktidar ile ana-muhalefet arasında birbirlerine yönelik ithamların rahatlıkla telaffuz edilebildiği günümüz ortamı yalan ile gerçek arasındaki zarı iyice yonttu. İktidarın dillendirdiği iddialar az güvenilen yargıya yol buluyor, buna karşılık muhalefetin iddialarına kulak verilmiyor.
Ancak her söylenti zihinleri bulandırıyor.
Zor durumdayız. Ülke olarak da, toplum olarak da zor durumdayız…
Son haftaların beni şaşırtan iki olayına daha failleri yönünden dikkat çekmek istiyorum.
İlki, İstanbul Büyükçekmece’de kendisine emanet edilmiş kilolarca altın ve gümüşü Adli Emanet’ten çalıp yurtdışına kaçan karı-koca…
Diğeri de, Konya’da, kripto borsası ile sanal bahisteki kayıplarını telafi için Adliye kasasından 6,5 milyon TL’yi zimmetine geçiren kadın memur…
Fotoğrafta bu iki kadının başörtülü görüntüsü beni şaşkınlığa sevk etti…
“Başımıza bu da mı gelecekti?” şaşkınlığına…
