Bir dönemin kültürel ve siyasi hafızası Beşir Atalay

Bir dönemin kültürel, siyasi ve aynı zamanda entelektüel hafızası olarak tanımlayabileceğimiz Beşir Atalay/Beşir Hoca’nın “Sadece Yaşayıp Yazdıklarım” adıyla hatıralar kitabı yayımlandı. (Kapı Yayınları) Beşir Hoca, kitabın ‘Başlarken’ bölümünde naklettiği veciz bir sözle hatıraları şöyle tanımlıyor: “Hayat tecrübesi arayanlar için en iyi ders kitabı, demlenmiş bir hayat hikayesidir.” İşte Hoca böyle bir hayat hikayesini ve bir hayat serüvenini yazmak üzere yola çıkıyor.

Beşir Hoca’nın hatıraları, sadece kişisel deneyimlerinin bir fotoğrafından çok, Türkiye toplumunun yaşadığı travmatik süreçleri, zaman zaman sert esen siyaset rüzgarlarını ve aynı zamanda kültürel ve entelektüel haritamızın fotoğrafı niteliğini taşıyor.

Bir kere şu tespiti hemen yapalım; her ne kadar nezaketi gereği kendisiyle ilgili kurduğu cümlenin sonunu net bir hükümle bitirmese de biz Hoca’nın cümlesinin özüne sadık kalarak şöyle ifade edelim: “O, Çok erken yaşlardan itibaren iyi bir Müslüman olarak yaşamaya çalışan, İslami hassasiyetleri gözeten bir hayat tarzı ve felsefesiyle hareket eden bir kimliğe sahiptir.”

Beşir Hoca’nın son derece temiz bir üslupla kaleme aldığı, okuyanların zihninde entelektüel tatlar bırakacak olan hatırlarını zevkle okudum. Arcak bu tür hatıraların çok daha önemli bir işlevi olduğu kanaatindeyim. Çünkü Türkiye’nin geçmişte yaşadığı tecrübeler, içinde bulunduğumuz siyasal ve kültürel iklimi doğru anlayabilmemiz için de önemli bir laboratuvar niteliği taşımaktadır.

Hoca’nın kitabını, ‘Başlarken’ bölümündeki şu tespiti dikkate alarak okumakta yarar var: “Türkiye’nin en kritik değişim yıllarında aktif roller üstlenen, etkileyen-etkilenen bir insanın hayat hikayesinin yayınlanması, bu kritik dönemler hakkında mütevazı bir katkı olarak değerlendirilebilir. Bugün 70’li, 80’li, 90’lı yıllardan bahsetmek birçok genç için bir tarih konusudur. O dönemlerde yaşadığımız olaylar, içinde yer aldığımız süreçler, maruz kaldığımız hadiseler, ilişkide olduğumuz isimler, birçokları için yakın tarih kitaplarında görülebilecek şeylerdir.”

1947 senesinde Keskin’in Armutlu Köyü’nde doğan Beşir Hoca, ilk okuldan başlayarak üniversiteye uzanan öğrencilik yıllarını, üniversite hocalığını, içinde yer aldığı kültürel ve entelektüel faaliyetleri ve de siyasi tecrübelerini anlatıyor özetle kitabında.

Ancak hatıraları sadece kişisel bir hayat hikayesinden ibaret değil elbette. Beşir Hoca, her zaman inandığı değerlerin ve ilkelerinin arkasında duran bir insan olarak tanıklık ettiği yakın dönem Türkiye tarihinin biz özetini sunuyor bize.

Ortaokul yıllarında 27 Mayıs darbesini, Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun idamlarıyla bir çocuk gözüyle yüzleşmiş, hayatının sonraki yıllarında ise 12 Mart muhtırası ve 12 Eylül darbelerinin hem şahidi ama aynı zamanda mağduru olmuş bir isim Beşir Hoca... Ve tabii ki Türkiye’nin kabus yılları olan ve Hoca’nın da etkilendiği 28 Şubat… Ardından bakanı olduğu AK Parti iktidarını hedef alan 27 Nisan e-muhtıra ve 15 Temmuz darbe girişimi.

Ancak Hoca’nın esas zor yılları, 12 Eylül darbesinin karanlık dönemidir. O yıllarda Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde genç bir akademisyendir, gençlerin abisidir, onlara maddi ve manevi anlamda destek olan bir gönül insanıdır.

12 Eylül’ün bıçağı keskindir, özellikle de gençler ve üniversite hocalarına karşı… Beşir Hoca doçentliğinin onaylanmasının hemen sonrasında dekanın odasına çağrılır: “Bir grup sivil insan odadaydı, sorgulama için beni almaya gelmişlerdi. Önce yakındaki üniversite karakoluna gittik, baktım bizim gençleri toplamışlar. Sonra evde arama yapacaklarını söylediler. Evde küçük ikiz kızlarım vardı, köşe bucak aradılar. Kasetleri karıştırıyorlardı, plakları tarıyorlardı, kitaplar, mektuplar herşey… Sonra kızlarımı kucakladım ve evden ayrıldım, bir minibüse bindik. Gözleriniz artık bağlı olacak dediler ve siyah bir bezle bağladılar. Bir ifadeden sonra döneceksiniz dediler. Dönmemiz ise yaklaşık bir ay sürdü.”

Ve cuntanın bıçağı kesmeye devam eder, Hoca için de 6 metrekarelik odada işkence günleri başlamıştır. Yemek yok, tıraş, duş yok, saçı taramak bile yasak. Bir bodrum katında 33 kişi… Beşir Hoca, o gözaltı ve işkence günlerini şöyle anlatıyor:

“Gittiğimizin ertesi günü yine göze bağlı sorguya çektiler. Dört kişiydiler yüzlerini göremiyoruz. Beni, dindar öğrencileri koordine ediyor diye sorguluyorlar. Onlara para yardımları yapmışım, öğrenci evlerine gidiyormuşum. Ben de hepsi doğru dedim. Öğrencilere maddi yardım yaparız, kitabevinin açılması için de maddi destek verdik. MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) ile zaten yakın ilgileniyorduk… Günler geçti, sadece sıkıyönetim mahkemesine çıkacağımız gün tıraş olmamıza, duş almamıza izin verdiler. Görenler gözaltı süresinde iyi bakılmış desinler diye…”

Eski bakan Prof. Dr. Beşir Atalay’ın anılarını kaleme aldığı kitap, Ak Parti’nin kuruluşu ve ilk Ak Parti hükümeti dönemine kadar olan Türkiye’yi anlatıyor. Hoca’nın kitabında da belirttiği gibi anıların ikinci cildi de olacak. Ben Hoca’nın, AK Parti iktidarının hikayesinin özellikle son bölümüne tekabül eden anılarını ve de görüşlerini merak ediyorum.

YORUMLAR (64)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
64 Yorum