'Allah’a ve ahiret gününe inanan'ın ahlak ilkeleri

Zaman değişse de insanoğlunun doğasının özü değişmiyor. Ayette denildiği gibi (Şems 91/8) insanın mayasında iyilik de var, kötülük de. “Hikmetinden süal olunmaz!” Süal etsek de cevabı yok. “Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.”

Dinler kötülükleri yok etmek için değil, olabildiğince adalet ve hakkaniyet çizgisine çekmek için gelmiştir. Ama din adı kullanılarak da nice kötülükler yapılıyor. Yine de biz, ‘Yaradan öyle buyurmuş’ deyip, iyilik için çalışmalıyız; denildiği kadar kolay olmasa da...

***

Bilindiği gibi Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam’ın dediklerini ve yaptıklarını aktaran sözlere ‘hadis’ deniyor. Hadisleri toplayan kitapların geleneğe göre en güvenilir olanı da Sahîh-i Buhârî’'dir. Bu eserin “komşuluk”la ilgili babında yer alan bir hadiste şöyle deniliyor:

Allah’a ve ahiret gününe inanan, komşusuna sıkıntı vermesin. Allah’a ve ahiret gününe inanan, misafir ağırlasın. Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayırlı konuşsun ya da sussun.”

Bu hadisin üç cümlesinde somut örnekler üzerinden ahlakın üç genel ilkesine işaret edilmiştir:

a) Zarar vermeme ilkesi. Hadisin ilk cümlesi sosyal ahlakın ve hukukun birinci normu olan zarar vermeme ilkesini içerir. Kişilerin ve toplulukların mevcut imkânları kendilerine, sosyal ve doğal çevrelerine zararlı veya boş yere kullanmalarını yanlış bulan ve yasaklayan birçok ayet ve hadis var. Rahmân suresinin ilk ayetlerinde insanlar arasındaki adalet ile doğal denge (mîzân) iç içe anılır.

b) Yararlı olma ilkesi. Sunduğum hadisin ikinci cümledeki ‘misafir’ örnek bir kavram olup, bu cümle de sosyal ahlakın ikinci ve bir ileri normu olan “yararlı olma” ilkesini içermektedir. Eski devirlerde, özellikle de vahiy ortamı olan Hicaz bölgesinin tehlikeli çöl yolculuklarında misafirlik çok sık yaşanan, yardım ve ikramı gerektiren bir olguydu. Hadisteki bu olguyla ilgili cümlede asıl olan, sıkıntı ve tehlike halinde bulunanlara el uzatmak, onları tehlikelerden kurtarmak ve korumaktır. En büyük tehlike açlık olduğu, eski devirlerde bu tehlikeye en çok yolcular maruz kaldıkları için açlık ve yokluk sorununa o örnek üzerinden dikkat çekilmiştir.

Sonuçta hadisten asıl maksat, Buhârî’nin başlık olarak kullandığı ifadeyle “insanlara ve hayvanlara merhamet”tir. (Daha önce de belirttiğim gibi “merhamet” kök anlamı “sevgi”dir.)

c) Hayırlı konuşma” ilkesi. Mesajını anlamaya çalıştığımız hadisin “… İnanan insan ya hayırlı konuşsun ya da sussun” cümlesindeki konuşma kelimesi de maksadı anlatmak için kullanılmış somut bir örnektir. Maksat, sözlü ve yazılı iletişimin hayırlı olması, yani insanın konuşma, yazma ve zihin donanımlarını iyi ve faydalı yollarda kullanmasıdır.

Özellikle çağımızda sözlü, yazılı ve görüntülü hatta sembolik ifade, bilgi ve iletişim biçimlerinin hem büyük yararları hem de korkunç zararları içerecek şekilde hızla gelişmekte ve yaygınlaşmakta olduğu herkesin malumu... Bu önemli imkânın ileride insanlığın başına açacağı belalar aklı erenleri şimdiden kara kara düşündürmekte, “hayırlı” kullanmanın tedbirlerini aramaya yöneltmektedir. Bu gerçek dikkate alınırsa, hadisteki “hayırlı konuşma” öğretisinin insanlık için her devirde hayati derecede önem taşıdığı kolaylıkla anlaşılır.

***

Bu çağdaş okuyuşla dünya için Kur’an, Peygamber ve İslam –birçok ayette de buyrulduğu gibi- kesinlikle 'rahmet'tir. Kanaatimce o rahmetten pay almanın birinci şartı da günümüzün Müslümanı, özellikle ulemasının Kur’an, Peygamber ve İslam’ı on dört asır öncesinin zihniyle kavramayı bırakması, onları çağdaş Müslümanın ve insanlığın somut gerçekleri ve ihtiyaçlarıyla okumasıdır.

Günümüzün Müslümanı ve uleması, diğer dinî kaynakları olduğu gibi, hadisleri de buradan görmek ve değerlendirmek zorundadır. O kaynaklara böyle bakarsak, hızla üzerimize gelen yeni bilişim, iletişim, sosyal mecra gibi olguları, hem Müslümanlar olarak kendimiz hem de dünya için, “hayırlı konuşma” öğretisinin anlamına uygun bir şekilde yararlı kılabileceğimiz felsefeyi oluşturabiliriz.

İki kişi arasındaki ilişkiden uluslararası ilişkilere kadar her düzeyde ve her alanda bir “hayırlı konuşma” dili üretmek zorundayız. Bir tarafın, diğerinin çaresizliğini sömürmesine yol açan bugünkü “şerli konuşma” dilinden insanları kurtaracak Müslüman ulemaya ihtiyaç var.

Keşke imam-hatip okulları -Arap selefîliği ve siyasal İslamcılığı çizgisinde değil de, Hucurât suresinin 13. ayetini yorumlarken “BÜTÜN İNSANLAR BİRBİRLERİNİN ERKEK VE KIZ KARDEŞLERİDİR” diyen Orta Asya İslam öğretisinin imamı Mâtürîdî’nin (öl. miladi 944) çizgisinde gelişseydi! Çünkü Vahhâbîlik’le zirveye ulaşan Arap selefîliği ve siyasal İslamcılığı başladığından beri Arapların da diğer Müslüman toplumların da başları beladan kurtulmuyor.

YORUMLAR (33)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
33 Yorum