Bünyemiz sağlam, atlatırız

İktisatçılar çok faydalı insanlardır. Meteorologların havayı okuması gibi, finansal, ticari, sınai, sosyal, siyasi hareketlilikleri yorumlayarak bize ne durumda olduğumuzu söylerler.

Eski kavimlerin ‘şaman’a, ‘büyücü’ye, ‘müneccim’e, ‘falcı’ya müracaat etmelerine benzer bir şekilde, iktisatçılara neler olup bittiğini ve neler olup biteceğini sorarız.

Bu benzetme iktisatçıları üzmesin. Bugün iktisat ilmi ne kadar gerçekse, eski devirlerde yaşayan insanlar açısından şamanın, büyücünün, müneccimin uğraştığı ‘ilim’ de o kadar gerçekti.

Bazıları için, hala gerçek.

Kurbanların bağırsaklarına bakarak geleceği okuyan yok ama, kahvenin telvesine, gezegenlerin konumuna bakanlar çok.

Kriminal vakalarda soruşturma ekibinin içine cincileri dahil eden güvenlikçiler yok mu sanıyorsunuz?

Yahu, bizim ne işimiz var cinciyle!

Meselemiz iktisat. Dolar, Euro, aldı başını gidiyor.

Bu işlerin üç harfliler tarafından yapılmadığı ortada. Yani, sorunun, kendi fiillerimizden kaynaklanan kısmı mahfuz.

Harici faktörlerinse hiç biri üç harfli değil.

Trump, 5 harfli.

Rahip Brunson 7 harfli.

Üç harfli bir tek IMF var ama mevcut sorunun oluşmasında IMF’nin bir dahli yok.

Gerçek bir durumla karşı karşıyayız. İlgili aktörler, ilgili faktörler, hepsi gerçek.

Ne olur bu işin sonu?

Doğru söylemekten korkmayan iktisatçılara sormak lazım.

Doğru söyleyen iktisatçı da çok zor bulunuyor. Bir iki tanesi dışında hepsi masör gibi çalışıyor, kafa masajı yapıyorlar.

Fakat, bir denizcinin gökyüzüne bakarak bugün, yarın havanın nasıl olacağını hissetmesi gibi...

Ya da, romatizmalıların ağrılarına bakarak yağmur yağıp yağmayacağını anlaması gibi.

Havaya bakarak, ekonomik ve sosyal ağrılarımıza bakarak önümüzdeki günlerin zor geçeceğini anlayabiliriz.

Bu kadarı için iktisatçı olmamız gerekmiyor.

Grip tedavisi hakkında meşhur bir söz vardır.

Tedavi olursan bir haftada iyileşir.

Tedavi olmazsan 7 günde iyileşir.

Keşke memleketimize musallat olan ekonomik sıkıntılar da grip gibi olsaydı.

Durum ciddi.

Ehil bir doktorun gözetiminde sıkı bir tedavi gerektiriyor.

Tedavinin başlaması için önce durumun ciddiyetini idrak etmeliyiz.

Kocakarı ilaçları, muskalar, okumalar belki tedaviye moral katkıda bulunur.

Plasebo bile, adamına göre faydalıymış.

Ama, gerçek bir hekimin takibi şart.

Geçmişteki tecrübelerimizden biliyoruz, doktorların vereceği ilaçlar acı.

İçeceğiz, yüzümüzü buruşturacağız.

Şifa bulmak için doktorun vereceği ilaçlara katlanmak zorundayız.

Katlanmazsak daha kötüye gideriz.

Geç kalırsak, doktorların vereceği ilaçlar daha da acılaşır, daha büyük maliyetler öderiz.

Sıkıntılarımız var. Cari açığımız, dış borcumuz...

Ama dış borcumuzun GSMH’ya oranı hala çoğu Avrupa ülkesinden bile daha makul seviyede.

Yani, şu sarsıntıya, bünyemizin görece sağlam olduğu bir zamanda yakalandık.

İşi sıkı tutarsak... Doğru bir tedavi uygularsak, ciddi ciddi mücadele edersek... Bu demektir ki, sorunu yönetmeyi başarırsak atlatırız.

İşi sıkı tutmazsak o bizi atlatır.

Ne demek ‘o bizi atlatır?’

Eğer sıkı tutmazsak, gittikçe derinleşir... Dibe kadar ineriz demek.

Ne olur dibe kadar inince?

Bir şey olmaz. Daha önce defaatle yaptığımız gibi, ayakta kalan aksamımızla, yavaş yavaş yeniden toparlanırız.

İktisatçı değilim. Kendi dilimle bu kadar yazabildim. Noksanımı iktisatçılar tamamlasın.

YORUMLAR (38)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
38 Yorum