Follu’nun Kahvesi’nde defans sağlam
Benim, siyasetten sıdkım, biraz sıyrıldı. (Nezaketen ‘biraz’ diyorum. ‘Biraz’dan ziyade sıyrıldı.)
Bu yüzden, siyasetin konuşulduğu, tartışıldığı ortamlarda ‘sükut’ durmayı tercih ediyorum.
Veya kenarından köşesinden, eğer çok lazımsa, bir iki cümle sarf ediyorum.
Hep söylerim. 40 küsur senedir. Düşündüklerimizden, söylediklerimizden, yürüdüklerimizden, durduklarımızdan, bizim bilmediğimiz, aklımızın ermediği, hesap etmediğimiz, dünyevi, bazen alelade, bazen süfli hasılalar üretildi.
(‘Milli hasıla’ diyelim mi bunlara?)
Hayır, hayır, herhangi bir zümreyi, hususi bir tarafı işaret etmiyor bu cümleler.
Eleştiriyse, bütün yönlere.
Bu cümlelerde hissesi olmayan bir zümre, bir taraf tanımıyorum, görmedim.
Fakat, vatandaş öyle değil.
Şimdi benim ultra-gariban bir dayım var. (Bu ultra-gariban lafı taa 79 senesinin ODTÜ’den mezun olmaya çalışan Ömer Özbay’ından alınmadır. Kulakları çınlasın.)
Benden 5-6 yaş büyük, Hasan Dayım.
Birkaç yıl önce baş başa yemek yedik. Söylemesi ayıp, ikimiz de ‘iskender’ söyledik.
Yemek sofraya gelince, dayım başparmağıyla işaret parmağının son boğumunu işaret ederek “İskender şişe dizilmiyor muydu? Ufak ufak parça et?” dedi.
“Yok” dedim “Dayı, böyledir İskender.”
Yemekten sonda dedi ki bana... “Ben, hayatımda ilk defa İskender yedim.”
Yaşı 60 civarındaydı dayımın. Kilosu 60 da yoktu.
7 çocuğu var. İki üç sene evvel emekli oldu. Çocuklarından bir kaçı evlendi. Eh, iş buldukça çalışıyor. Yani bu sıralar Allah’a şükür merde de namerde de muhtaç değil.
Hasan dayım gibi milyonlarca insan var memlekette.
Temizdir bu insanlar.
Hayatları boyunca işledikleri günahları biriktirsen, zenginlerin Ramazanlarda içini makarnayla, mercimekle doldurup dağıttıkları kumanya torbalarından bir tekini bile dolduramazsın.
(Halbuki, elin oğlu dakikada bir konteyner dolduruyor... Veya tanker! Tövbeler olsun!)
Yengem, bu darlığın içinde, senelerdir, küçük küçük para biriktiriyormuş. Uşak everirken lazım olur falan diye.
Biraz birikmiş paracıkları. Bugünlerde acil evlenecek çocuk da yok. (Yengem öyle anlatıyor.) Karar vermişler, en ucuz tarifeden umreye gittiler.
Cuma günü köye gittiğimde baktım dayım bir sakalcık bırakmış.
Biliyorsunuz, Follu’nun kahvesinde siyaset mutlaka konuşulur.
Dayım da konuşuyor:
“Muharrem İnce üçüncü havaalanının inşaatını durdurucaamış... Hahahaha!”
“Durduramaz” diyorum. “Neredeyse bitecek. Ama Kanal İstanbul’u durdurabilir.”
Tuluğun İsmail’in Recep (Recep Coşkun) Muharrem İnce’nin konuşmalarının televizyonlarda kesildiğini... baş tarafının gösterilip devamının silindiğini söylüyor.
Abdurrahman “Ben işittim, sağa mı inanıcam, kendime mi inanıcam” diyor.
Recep, “A Haber’de işittin herhalda” diyor.
“Senin gibi ‘Fokus’ mu dinliycem” diyor ‘Boncuk’ lakaplı Hüseyin Ekrem.
Amasya taraflarından göçmüş, adını henüz bilmediğim, fakat malumatı çok olan arkadaş “Bende Fox kayıtlı değil” diyor.
Hepsi Follu’nun Kahvesi’nin müdavimi bu tayfanın içinde, bir tane varlıklı adam bulamazsın.
Kötü şeyleri de, iyi şeyleri de görüyorlar. Fakat, bilgi bir havuzda toplanmıyor! Kötü şeyleri bir taraf biliyor, iyi şeyleri öteki taraf.
“Tayyip’in yanındaki üçkağıtçıların Tayyip’i yanılttığını” falan da söylüyorlar.
Bilhassa ekonomi konusunda.
İsim zikreden de oldu. Zikrettiği isim tam isabet! Şimdi ben açık etmeyeyim.
Tabii, ‘Dış güçler’ de oynuyor dolarla.
İşte bu insanlar. Bu tertemiz, güzel adamlar...
‘Tayyip’i çok seviyorlar, ona hiçbir menfi şey kondurmuyorlar.
Hiçbir karşılık beklemiyorlar. Bekleseler bile alamıyorlar! Bu taraflara hizmet zayıf.
(Belediye, buraları neden ihmal ediyor anlamıyorum. Belki, bu köylülerden karşılıksız destek aldığı içindir.)
Yani, Ak Parti’nin defansı sağlam.
‘Forvet’ dediğimiz zaman herhalde Cumhurbaşkanı Erdoğan anlaşılır.
Forvet de sağlam.
Orta saha?
Orta saha konusundan fikirler muhtelif.
Fikirlerin muhtelif olması, seçim tahminlerini değiştirmiyor.
Follu’nun Kahvesi’nde ahaliden işittiğim, “Tayyip kazanır, başka kimse yok.”