Derin Meseleler

Dünya genelinde jeopolitik risklerin artması, iklim kaosu, kitlesel göç, koronavirüs ile birlikte küresel ekonomideki belirsizliğin yükselmesi, sosyal huzursuzluklar, küresel boyutta çatışma zemininin güçlenmesi ve daha birçok mesele…

Tam da böyle bir dönemde, bu meseleler ile uğraşmak için politika yapıcıların daha büyük düşünmesinin zamanı gelmedi mi? Zira koronavirüs ile ilgili kısa vadede çözümlerin bulunmaması ve dolayısıyla ekonomilerin canlanmaması durumunda, milyonlarca kişinin işini kaybedeceği ifade ediliyor.

Belki de dünya genelinde bu denli devasa problemler yaşanıyorken bazı soruları sormanın zamanıdır artık…

İşte sorular:

“Böylesi özel bir dönemde politika yapıcıların dünya koşullarına uyumlu, yeni nesillere ümit veren bir vizyon oluşturması gerekmiyor mu?”

“Toprağa geri dönmenin zamanı gelmedi mi? Gıda üretimini en stratejik konuma yükseltmemiz gerekmiyor mu?”,

“Zamanın ruhunda yer alan kapsayıcılığı benimsememiz gerekmiyor mu?”, “Farklı düşünmeye, samimi olmaya ihtiyacımız yok mu?”, “İfade özgürlüğünü güçlendirmemiz gerekmiyor mu?”, “Bilginin en değerli olduğunu artık görmemiz gerekmiyor mu?”, “Kibirli olmayı bıraksak nasıl olur?”, “Değerlerimize sahip çıkıyor muyuz?” “Gün içinde ölümü hatırlamak nasıl olur? Ki ölümün varlığıyla yaşadığımız hayatın kıymeti daha da ortaya çıkacaktır düşüncesindeyim.”,

“Ve her şeye rağmen umudumuzun olması gerekmiyor mu?”

*****

Dünya ekonomisinin salgının yıkıcı etkisi ile birlikte, yaklaşık olarak yüzde 5 küçüleceği tahmin ediliyor. Yaşanan belirsizlikler sonucunda piyasalardaki dalgalanmaların ve son günlerde altın fiyatlarının rekor seviyelere ulaşması da dikkat çekicidir doğrusu… Hatta analistler altın fiyatlarının kısa vadede daha da artacağı yorumunu yapıyor. Öte yandan dün yayımlanan Financial Times’daki bir habere göre, Avrupa’da bazı bölgelerde salgının ikinci dalgasının işaretlerinin görülmeye başlandığı belirtiliyor. Özellikle İspanya’daki artan vaka sayısının da endişe verici olduğu ifade ediliyor. Ayrıca, Almanya'da Bavyera Eyalet Başbakanı Markus Söder, Bild Zeitung gazetesine verdiği demeçte, koronavirüsün güçlü bir şekilde geri dönebileceğini belirtiyor.

Bu bağlamda asıl soru şudur: “İkinci dalga senaryosu ile ilgili hazırlıklarımız nelerdir?”

Diğer taraftan, dünya genelinde ve ülkemizde de bu kadar derin meseleler var iken, gündemimizde hâlihazırda konuşulan konular üzücü tabii…

Şöyle ki: Belediye şirketlerinin yöneticilerinin Belediye Meclisi tarafından atanması kararı, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili hâlihazırda yaşanan tartışmalar, sosyal medya yasası gibi daha birçok mesele…

“Oysaki asıl bugünlerde bizim hep birlikte bir kader birliği oluşturmamız gerekmiyor mu?” “Çaresizlik içinde kıvranan işsiz gençlerimize yön vermemiz gerekmiyor mu?” “Sessiz çığlıklarını duyuramayan, her an şiddete maruz kalacağı tehlikesiyle tir tir titreyen kadınlarımıza çözüm bulmamız gerekmiyor mu?”

Bir haber gördüm üzüldüm doğrusu… Cevizi en çok ithal eden ülkeymişiz. Ve fakat cevizin gen merkezi ve anavatanı ülkelerden de biriymişiz.

Demem o ki; varsa yoksa sen dedin, ben dedim…

KORANAVİRÜSÜN ÇALIŞMA HAYATINA ETKİSİ

Kalıcı olup olmayacağını şimdilik söylemek zor; ancak uzmanlar, işletmeler pandemiye uyum sağlayacak şekilde, çalışma hayatında bazı değişiklikler olacağını belirtiyor. Zira The Christman Company'nin Satın Alma ve İnşaat Öncesi Hizmetlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Chuck Mabe, “Artık, insanlar bu büyük ofis binalarına, bu büyük alanlara sermaye yatırmak istemiyor” diyor.

Tam da bu noktada, hemen aklıma hâlihazırdaki bizim plazaların nasıl bir değişim geçireceğini merak ediyorum doğrusu…

Aslında soru şu: “Plaza çalışma hayatı bu durumdan nasıl etkilenecek? Firmaların bu konuyla ilgili önlemleri var mı?

Salgın ile birlikte, kısa vadede iş yerlerinde yapılacak değişiklikler arasında; konferans odaları gibi ortak alanların yeniden yapılandırılması, iş yerlerinde yeni temizlik protokolleri oluşturulması, hava kalitesinin artırılması ve dokunmasız teknoloji gibi önlemlerin gerçekleştirilmesi yer alıyor. Uzaktan çalışmanın kurumsal yaşamın kalıcı bir parçası haline geleceği belirtiliyor. Ayrıca, pandemi sırasında evden çalışmanın işe gidip gelmeden tasarruf edilen zamanın yanı sıra daha az dikkat dağıtıcı veya daha az toplantı nedeniyle verimlilik üzerinde olumlu bir etkisinin olduğu ifade ediliyor. Ayrıca, yıllarca açık ofis kapsamında, çalışanlar daracık alanlarda, çok yakın mesafeli ortamlarda çalıştı. Şimdilerde ise, çağrı merkezleri gibi çok sayıda masaya sahip alanların, çalışanlar arasındaki sosyal mesafenin ayarlanması için yeniden yapılandırılması gerekiyor doğrusu…

SOSYAL MEDYA TARTIŞMALARI ÜZERİNE

Sosyal medyanın yükselişi ile birlikte paylaşılan gerçeklik anlayışımız değişti denilebilir. Belki de “Benim gerçeğim” ifadesinin ciddiye alınması gereken bir dönemden geçiyoruz. Zira herkes kendi gerçeğini ifade etme peşinde… Bir anlamda yıkıcı bir bilgi çağında hep birlikte debeleniyoruz. Yönümüzü bulma gayreti içindeyiz. Düşünün ki tek bir sosyal medya gönderisi saniyeler içinde milyonlara ulaşabiliyor. Günlük telaş içinde bu eylem basit gibi görünse de aslında çok önemli bir değişimdir bizim için… Dolayısıyla, sosyal medya konusundaki kısıtlamalar, önlemler gibi yapılacak her türlü faaliyet akıntıya karşı gelmeden başka bir işe yaramayacaktır düşüncesindeyim. Zira dönemin ruhunda çok seslilik vardır.

Düşünün bir taraftan keşifler yapalım, yeni teknolojiler üretelim diyeceğiz bir taraftan da farklı düşünmeyin, farklı sesler çıkarılmasın diyeceğiz… Bu söylem, bilgi çağının, gelişmenin, değişimin ruhuna aykırı doğrusu… Belli ki bu dönemde dünya olarak sancılı bir dönemden geçiliyor. Ama illa ki bu dönem de geçecek, neler neler geçmedi ki… İlla ki bu dönem de bir olgunluğa ulaşacak…

Zira internet neredeyse herkese kendi sanal matbaasını veriyor. Tek bir sosyal medya gönderisi saniyeler içinde milyonlara ulaşabiliyor. Nasıl Gutenberg’in icadı zamanın ruhunu değiştirdi. Şimdi de internet ve dolayısıyla sosyal medya, içinde bulunduğumuz bilgi çağının temel taşlarıdır. Dolayısıyla, hâlihazırdaki bilgi çağını yavaşlatmaya yönelik her türlü girişim zamanın ruhuna aykırıdır düşüncesindeyim.

Öte yandan, bir makalede aynen şu cümleler yer alıyor: “Basın ve üniversite bize hakikati belirlemeye ve gerçeği kurgudan ayırmaya yardımcı olmak için nesnel bir gerçekliğe bağlı tutmamız gereken kurumlardır.”

Bu noktada, içinde bulunduğumuz böylesi önemli zamanlarda bu sektörlerden sağduyulu seslerin gelmesi önemli ve değerlidir. Örneğin, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan Hocamızın en tartışmalı konularda bile fikirlerini net bir şekilde ortaya koyması çok anlamlı ve kıymetlidir. Ya da Dr. Mahfi Eğilmez’in ekonomiyle ilgili en karmaşık konularda bile bizleri duru bir şekilde bilgilendirmesi gibi… İşte bizim böylesi örnekleri daha da artırmamız gerekiyor. Bu vesileyle, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ve Dr. Mahfi Eğilmez’e teşekkür ederiz.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum